Yazın son günleriydi ve bir sabah işime gitmem gerekirken, çalan alarmımı kapattım ve o saniye, evet, tam olarak o saniye karar verdim. Bu daha fazla böyle devam etmeyecekti ve işi bırakma kararı aldım.Yaptığım bir telefon görüşmesi ile durumu çalıştığım yere bildirdim, aynı gün gidip istifamı verdim. Ruhumu iyileştirmem için gerekli olanlardan ilkini yapmıştım. Bir kere başladıysam devamı gelmeliydi. Biliyorum, bu bana yetmezdi, gitmek gerekiyordu.
Aynı gün gitmeye karar verdim lâkin nereye? İzmir'de rastgele birkaç işe başvurdum fakat bana bir alternatif gerekliydi. Şansım o ki, çok kıymetli bir arkadaşım ile -ki kendisi benim çocukluk arkadaşımdır- aynı gün yaptığım sohbet sonucu Eskişehir için de iş başvurusunda bulundum.
Birkaç gün geçmişti ki, Eskişehir'de öğretmenlik yapmak için başvurduğum bir kolej beni görüşmeye çağırıyordu. Haberi alana kadar geçen birkaç günde gitmek istediğimi ailem ile paylaşmış, bilhassa annemden en büyük desteği görmüştüm. Zîra kendisi içinde bulunduğum, aylardır süregelen zor durumun ziyadesiyle farkındaydı. Arınmam gerektiğini söylediğimde bana yalnız başıma daha kötü hissetme ihtimalimden bahsetti. Bunu bilerek gitmem gerektiğini tembihleyerek, gittiğimde işler yolunda değilse uzatmadan hemen dönmem hususunda benden söz istedi. Onun da içini böyle rahatlattıktan sonra, ertesi gün iş görüşmesi için yanıma aldığım sırt çantamla birlikte Eskişehir yolunu tuttum.
Beklediğim gibi oldu, artık yeni bir işim vardı. Hem de daha sonraları çok sevdiğim bir mesleği yapıyor olacaktım. Öyle denizi falan yoktu lâkin Eskişehir keyifliydi, sağımda solumda üniversite öğrencileri vardı, insanlar rahattı, gülümsemeyi biliyorlardı ve en güzeli de; koşmuyorlardı! İstanbul'da bir yere geç kalmıyorken bile koşmaya alıştığımız için, Eskişehir benim gözümde rahat ve gamsız bir şehirdi ki kısa sürede buna adapte olup bundan çok keyif almaya başladım.
Yeni bir ortam, yeni arkadaşlar, yeni iş, yeni sokaklar, yeni duraklar... İşte, ruhumun iyileşmesi için gerekli olan ikinci adımı da atmıştım. Şimdi geriye yalnızca 2 şey kalıyordu; okumak ve arınmak.
Okumaya başladım. Her boş anımda okudum. Dinler, felsefeler en yakın arkadaşım oldu ben oradayken. Yüreğimi ve zihnimi kendimi daha iyi biri olmak için eğitmeye kararlıydım. Bununla birlikte, isyan etmek yerine iyi ki demeyi öğrenmeliydim. Sevginin gücünün her şeyden üstün olduğunun farkındaydım lâkin bunu hayata geçirmem gerekiyordu. Elimden gelenler, bugüne kadar yapabildiklerim artık yeterli değildi ve sevgi tarafından daha fazla ele geçirilmeye ihtiyacım vardı.
Zaman geçti, okuduğum her kelime, her cümle, yüreğimin ve zihnimin yanısıra ruhumun da arınmasına yardımcı oluyordu. İstanbul'da bıraktığım ailem ve 3 kişi dışında, herkes ile irtibatımı kesmiştim ve sukûnetin faydasını görmüştüm.
İyileşiyordum.
Meğer insan başkalarından gittiğinde kendine geliyormuş.
İyileşiyordum.
Meğer insan başkalarından gittiğinde kendine geliyormuş.
Henüz tam olarak iyileşmiş sayılmam lâkin biliyorum ki; aldığım nefesler iyileşme sürecine dahil, zîra bilinçliyim. Sevginin gücü öyle büyük ki, yüreğimde ve zihnimde sevgiye ters düşecek hiçbir duygunun uzun süre barınmasına izin vermemem gerektiğini ziyadesiyle biliyorum.
Uzun lafın kısası, hayatta bazen duygusal olarak da otomatikleşiyoruz. Kendimizi unutuyoruz. Bilinçsizleşiyoruz. Yaşadıklarımız bizi hissizleştiriyor. İşte böyle zamanlarda, okumak gerekiyor. Din okumak, felsefe okumak, farkında olmak, bilinçlenmek. Kendinizi şımartmanız gerektiğinden bahsetmiyorum, bu oldukça saçma olurdu... Ruhunuzun farkına varın ve arının diyorum.
Sevgiye teslim olun ve en önemlisi, ruhunuzu sevin lâkin çok değil. Aksi halde, zamanla egolarınızın kölesi olursunuz.
Sevgiye teslim olun ve en önemlisi, ruhunuzu sevin lâkin çok değil. Aksi halde, zamanla egolarınızın kölesi olursunuz.
Naçizâne...